“ELAZIĞ HARPUT “
- mehtap kizilarslan
- September 15, 2022
- 8:35 pm
“ELAZIĞ – HARPUT “
Antik çağlardan günümüze uzanan bir tarih ve kültür kenti, tarihi dokusuyla bir açık hava müzesi, günümüz Elazığ şehrinin atası, Müslüman Arapların ve Türklerin fetihlerinde her karışında şehit verilen şehitler beldesi, sinesinde onlarca evliyanın medfun bulunduğu evliyalar diyarı, yüzyıllarca İslam hoşgörüsüyle Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani ve Rum kimliklerini bir arada yaşatmış şehir Harput, diğer adıyla Yukarı Şehir…
Manası “Taş Kale” olan Harput, Şehir merkezinden 6 km kuzeydoğuda ve şehir merkezinden yaklaşık 220 metre daha yüksekte yer alır. Korunaklı ve savunmaya elverişli yalçın kaya blokları üzerinde kurulan ve günümüzden yaklaşık 4.000 yıl öncesine uzanan tarihi bir yerleşim bölgesidir. İlk sakinleri Hurriler ve sonrasında ise Hititlerdir. Hititler, yazılı kaynaklara göre bu bölgeye İşuva diyorlardı. Hititlerden sonra bölge Asur ve Urartu mücadelesine sahne olmuştur. Urartular da bölgeyi Supani olarak adlandırmışlardır.
Urartulardan sonra Medler, İskitler dönemi, ardından Persliler ile Romalılar, sonrasında da Bizanslılar ile Sasaniler arasındaki mücadelelere sahne olmuş ve sık sık el değiştirmiş ve 642 – 934 yıllarında Müslüman Arapların akınlarıyla bölge Arapların idaresine girmiş ve bu dönemde de Araplar ve Bizanslılar arasındaki mücadelelere sahne olan bir sınır bölgesi olmuştur. Araplar Hısn-ı Ziyad, Romalılar Sophene, Bizanslılar bir dönem Ziata Castellum ve sonraki zamanlarda ise bugünkü söyleyişe çok yakın olan Kharpote diye adlandırmışlardı. 934 yılında Bizanslılar tekrar bölgede hakimiyet sağlamıştır. 1085 yılında Sultan Alparslan’ın komutanlarından Emir Çubuk Bey tarafından Bizans generali Philaretos Brachamios’un hakimiyeti altındaki Harput fethedilmiştir. Kısa süreli Çubukoğulları hakimiyetinden sonra 1115 yılında Artuklu emiri Balak (Belek) Gazi’nin Harput’u almasıyla 1234 yılına kadar süren Artuklu dönemi başlamıştır. 1234 yılında Anadolu Selçuklu, 1243 İlhanlılar, 1363 yılında Dulkadiroğulları, 1465 yılında da Akkoyunluların idaresine giren Harput, 1507 yılında Safevi ve Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferi’nin ardından 1516 yılında bölge Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.
Geçmişte, müstahkem ve stratejik bir kale kent konumundaki Harput, Türklerin 1085 yılındaki fethiyle şehirleşmeye başlamıştır. Osmanlı hakimiyeti döneminde Harput, Basra ve Bağdat’tan Diyarbekir’e gelip Malatya ve Sivas istikametinde devam eden ticaret yolunun üzerinde bulunuyordu. Bu yol aynı zamanda askeri amaçlarla da kullanılıyor, ayrıca bir yol da Bingöl ve Muş üzerinden Van’a ulaşıyordu. Bu kervan yolları Harput için önemli gelir kaynağı durumundaydı. 16. ve 17. Yüzyıllarda gelip geçen ticaret mallarından alınan vergiler mühim bir meblağ teşkil ediyordu. Harput aynı zamanda çevresinin sanayi merkezi durumunda idi. Dericilik, demircilik, bakırcılık, kumaş boyacılığı çok gelişmişti. Sadece çeşitli kumaşların renklendirilip desen verildiği boyahanenin geliri 1518’de 44.000 akçe idi. 17 inci yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi Harput’ta 600’den fazla dükkan bulunduğunu kaydetmektedir. Şemseddin Sami Kamus’ul Alam isimli eserinde 2670 ev, 843 dükkan, on cami, on medrese, sekiz kütüphane, sekiz kilise, on iki han ve doksan hamamın olduğundan bahseder. Harput, 19. Yüzyılda 17 si Müslüman 5 tanesi de Hristiyan olmak üzere 22 mahalleden oluşuyordu.
Batılı seyyah Vital Cuinet, XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Harput’ta 12.600 Müslüman, 4850 Gregoryen, 1845 Protestan, 252 Katolik ve 453 Ortodoks’un yaşadığından bahseder. Kalesi, camileri, türbeleri, tarihi evleri, çeşmeleri, hamamları, diğer tarihi kalıntıları ve piknik alanlarıyla ilimizde yerli ve yabancı turistlerin ve hatta yöre halkının en çok ziyaret ettikleri mekân Harput’tur.
” HARPUT KABARTMASI “
Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesinde sergilenmekte olan ve Anadolu’da herhangi bir benzeri bulunmayan eşsiz taş eser; 2016 yılı Mayıs ayında, Harput Kalesi’nin 200-250 metre kadar doğusundaki Nevruz Ormanları mevkiinde yapılan teraslama çalışmaları esnasında, toprağın yaklaşık 1 metre altında tesadüfen bulunmuştur. Arkeoloji literatürüne Harput Kabartması olarak geçmiştir.
Harput Kabartması 2.77 x 2.42 metre ebadında, 15-20 santimetre kalınlığında ve yaklaşık 4 ton ağırlığındadır. Yerel kalker taşından, alçak kabartma tekniği uygulanarak betimlenmiş sahnelerde, nehir kıyısındaki bir kale kuşatması ve kuşatma sonrasındaki kaleyi istila sahneleri öykülendirilmiştir. Kabartmada; üç surlu ve çift kapılı kale önünde bulunan tekerlekli kuşatma kulesi, tünel açmak için çalışan lağımcılar, merdivenle surlara tırmanan askerler, savaşçılar vb. çeşitli askeri sınıflar görülmektedir. Zapt edilen kaleden ele geçirilen esirler ile çıplak asker esirlerin huzura kabulü kabartmanın ilginç konuları arasındadır. Kale kapılarının biri üzerinde kanatlı ve kartal pençeli mitolojik tanrıça figürü, elinde çıplak bir çocuk tutar vaziyette betimlenmiştir.
Harput Kabartması stilistik açıdan ağırlıklı olarak Akkad etkisinde yapılmış olmasına rağmen, birçok ikonografik özelliğin ( kanatlı tanrıça ve kralın giydiği püsküllü başlık ) Orta Tunç Çağı’nda görülüyor olması, buluntu konteksti ve ikonografik açıdan Akad- Asur etkilerini taşıması nedeniyle Milattan önce 2. binyıla tarihlenmiştir.
Uzmanlara göre; bu kabartma ve kabartmanın bulunduğu yerdeki mimarlık kalıntıları, Harput’ta M.Ö 2. binyılın başlarında siyasi bir otoritenin var olduğunun işaretidir.
GEZİLECEK YERLER VE TARİHİ YERLER :
“BALAK GAZİ “
Halk arasında Balak Gazi diye anılan Belek Gazi’nin tam adı Nûrü’d Devle Belek bin Behram Bin Artuk’tur. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt savaşındaki ünlü komutanlarından Artuk Bey’in torunudur.Doğum tarihi bilinmemektedir.Harput’un girişindeki Balak Gazi Parkı’nın üst tarafında yer alan Balak Gazi heykeli, İslam ve Türk tarihine kahramanlıklarıyla damga vurmuş, büyük komutan Belek Gazi’ye aittir. Belek Gazi heykeli, 1965 yılında bu büyük ve saygıdeğer komutanın aziz hatırasına ithafen, heykeltraş Nurettin Orhan’a yaptırılmıştır. Haçlı ordularıyla yaptığı savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar ve cesareti nedeniyle yaşadığı dönemde , İslam dünyası için çok önemli bir ünvan olan Nûrü’d Devle (Devletin Nuru) ünvanı verilmiştir.
Harput ve yöresini 1115 yılında Çubukoğulları’ndan alarak Artukoğulları dönemini başlatmıştır. Belek Gazi, Harput’un en önemli simgelerinden olup, Belek Gazi adı Harput ile özdeşleşmiştir. 1122 yılında Urfa Kontu Josselin’i, Birecik senyörü Galeran ve 1123’te onu kurtarmaya gelen Kudüs Kralı Baudouin’i ve şövalyelerini esir ederek zincire vurdu ve hepsini Harput kalesinde hapsetti.
Büyük Selçuk Sultanı tarafından “Müslüman Orduları Başkumandanı” tayin edildi. Kendisine “Gazi” unvanı verildi. 1124 yılında Suriye’de, Membiç Kalesi’nin kuşatması esnasında kaleden atılan bir okla şehit düşmüştür. Halep’te bulunan Hz İbrahim Makamı’nın yanına defnedilmiştir.
“ALACALI CAMİ “
Balak Gazi parkı içinde bulunan Alacalı Cami 1203-1204 Nurettin Artuk Şah’ın babası Hızır zamanında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, küçük bir yapıdır. Duvarlar kesme taş ve ağaç hatıllı moloz taştandır. İki renkli taş mimarisi ilginçtir. Mihraba dik iki geniş kemer, ana mekanı üç nefe bölmektedir. Mihrap, mermer mukarnas frizlidir. Üç bölümlü ahşap tavanın kalem işleri ilginçtir. Geometrik örgü ve yıldız motifleriyle bezeli tavanda al, kara, lacivert renkler kullanılmıştır. Minaresi giriş kapısının üstündedir. Şerefeye dek siyah -beyaz taşlarla dama biçiminde örülmüştür. 1965′ li yıllarda müze olarak da kullanılmıştır.
Şemseddin Sâmi’nin Kamüsü’l Âlâm (1889-1898) isimli eserinde;
Harput’ta 90 tane hamam, 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ve 12 adet han bulunduğu yazılıdır.
Söz konusu camilerden bazıları günümüze ulaşmış, bazıları yok olmuş, birkaç caminin de kalıntıları sadece kalmıştır. İshak Sunguroğlu “Harput Yollarında” isimli değerli eserinde, Harput’ta bulunan aşağıda adı yazılı camiler hakkında detaylı bilgi vermiştir.
“ŞEFİK GÜL KÜLTÜR EVİ “
Ulu Camii’nin 20 m batısında bulunan 175 yıllık bu tarihi konak, Gülsan Şirketler Grubu tarafından satın alınıp onarılarak, 2005 yılında kapılarını ziyaretçilerine açmıştır. “Müze Ev” konseptindeki bu ev, Harput’a kazandırılmış kültürel bir değer, ziyaretçileri için ise görülmeye değer bir eserdir.
Harput’un geleneksel ev mimarisini en güzel biçimde günümüze yansıtan Şefik Gül Kültür Evi; bahçesi, avlusu, çeşmesi, odaları, içindeki otantik ve antika eşyalarıyla insanı geçmişe götürüp tarihi ve nostaljik bir yolculuğa çıkaran ve eski zaman gündelik ev yaşantısını hayalinizde canlandıran bir mekan….
“HARPUT KALESİ “
Kale milattan önce 8. yüzyılda Urartular tarafından inşa edilmiştir. Harput’un günümüze ulaşan en eski tarihi kalıntısıdır. İç kale ve dış surlar (dış kale) olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Tarihi Harput şehrini surlarla çevreleyen, kuzeyde Meteris ve batıda Dağ (Dar) kapı olmak üzere iki ayrı kapısı bulunan dış surlardan sadece küçük kalıntı izleri günümüze ulaşmıştır. Taş Kale manasındaki Harput adının kaynağı olan Kale, Harput tarihinde adı geçen bir çok uygarlığın mücadele sahası olmuştur. Bu dönemlerde Ziata Castellum ve Kharpete, Hısn-ı Ziyad adıyla anılan Kale, 1085 yılında Çubuk Bey’in Kaleyi Bizans generallerinden Phileretos’tan almasıyla Çubukoğullarının, 1115 yılında da Artuklu emiri Belek Gazi’nin hükümet merkezi olmuştur. Belek Gazi, Haçlılarla yaptığı savaşta Kudüs Kralı II. Baudouin, Urfa Kontu Jocelin de Courtenay ile Birecik Senyörü Galeran du Puiset’i ve bir çok Haçlı ordusu komutanını ve şövalyelerini esir alarak Harput Kalesi zindanlarına atmıştır.
Harput Kalesi’nin özgün bir yapı olarak günümüze kadar korunabilmesinde, Artuklu döneminde yapılan onarımların katkısı büyüktür. Harput Bölgesi ve Kalesi 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresine alınmıştır. Harput İç Kale’deki kurtarma ve arkeolojik kazılarına 2005 yılında başlanılmış olup halen devam etmektedir. Kurtarma kazıları “Osmanlı Arkeolojisi” kapsamında yürütülmektedir.Bu kazılar sonucunda; mahalle mektebi, Kale Cami ve çevresindeki ticarethaneler, konutlar, atölyeler, tüneller, ve 36 m derinliğinde 100 basamaklı taş merdivenli su sarnıcı gün yüzüne çıkarılmıştır. Kale hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Rivayete göre; kalenin yapımı sırasında kuraklıktan dolayı, harcın hazırlanmasında su yerine civarda beslenen koyun ve diğer büyükbaş hayvan sürülerinden günlük sağılan sütler, tahta oyukkanallarla kale inşaatının yapıldığı alana akıtılarak, süte yumurta katılmış ve beyaz kireçle karıştırılarak Horason harcı karılmış ve elde edilen bu özel harç taşların arasına konarak Kale inşa edilmiş. Bu efsaneye istinaden Harput Kalesi, halk arasında “Süt Kalesi” olarak da anılır.
“MERYEM ANA KİLİSESİ “
Anadolu’nun en eski kiliselerinden biri olan Meryem Ana Kilisesi, Kızıl Kilise, ve Yakubi Kilisesi adlarıyla da anılmaktadır. M.S 179 yıllarında inşa edildiği sanılan binanın, ilk olarak kaledeki putperestler tarafından tapınak olarak kullanıldığı, Süryanilerin daha sonra burayı kiliseye çevirmiş oldukları düşünülüyor. Meryem Ana Kilisesi, günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş en önemli antik kiliselerimizden biridir.Yaklaşık 20m x 8m boyutlarındaki kilise, Harput kalesinin güneydoğu köşesine yakın yüksek bir kayanın üzerinde bulunmaktadır. Kilisenin batı duvarını kalenin kaya kütleleri teşkil ettiğinden kilise kalenin kayalıkları içine gömülmüş gibidir.
Kiliseyle ilgili bir rivayete göre; kaledeki hükümdar bir putperestmiş, kalede bulunan sarayından gizli bir geçitle burada bulunan puthaneye gelip putlara tapıp ibadet edermiş. Başka bir rivayet ise; 1800’lü yıllarda Harput’taki Süryani cemaati, ayin için Kiliseye geldiğinde, içeride bir köpeğin olduğunu görürler. Kapılarının ve pencerelerinin kapalı olduğu halde, köpeğin içeriye nasıl ve nereden girdiğini merak ederler. Kilise kapılarını kapatıp köpeğin nereden çıkacağını izlerler. Takip sonucu, kilisenin içinde bir yeraltı tüneline rastlarlar. Bu tünelin ucunun, Kale içindeki sarayın avlusuna kadar uzandığını hayretle görürler. Kilise yapılan onarımlardan sonra Süryani Kadim Meryem Ana Vakfı’na verilerek ibadete açılmıştır.
“KÜRSÜBAŞI, OKUMA VE KÜLTÜR EVİ “
Kürsübaşı, Okuma ve Kültür Evi 2014 yılında Elazığ İl Özel İdaresi tarafından kadim Harput kültürünün yaşatılabileceği bir mekan olarak yaptırılmıştır.
Elazığ Valiliği İl Özel İdaresi ve Elazığ Kültür ve Turizm Tanıtma Derneği ( ETUDER) arasında yapılan işbirliği protokolü ile Kürsübaşı Okuma ve Kültür Evi olarak işletmesini sürdürmektedir .
ETUDER tarafından binanın içinde Turizm Danışma Ofisi, HADİKA( Harput Dijital Kent Arşivi ) arşiv odası , kadim Harput kültürünün izlerini taşıyan zengin kütüphanesi ve okuma salonları , Kürsübaşı kültürünün icra edilebileceği Kürsübaşı Odası , Mehmet Şerif Çaça klarnet salonu , Yılmaz Kalander’in arşivinden Enver Demirbağ musiki odası, Gül’i Tebriz’i toplantı salonu ile Harput kültürünü yaşatan bir mekan olmuştur.
share it now...
Facebook
WhatsApp
Telegram
Twitter
LinkedIn